CESUR YÜREK – BRAVE HEART
Cesur Yürek (Braveheart) filminin ilk fikri oldukça ilginç bir şekilde ortaya çıkmıştır. Filmin arkasındaki yaratıcı isim olan Randall Wallace, hikâyeyi bir tesadüf sonucu keşfetmiştir
Randall Wallace (senarist), 1990’ların başında İskoçya’ya seyahat ederken, Stirling yakınlarında gezerken rehberinden William Wallace adında bir İskoç halk kahramanının hikâyesini duyar. Bu isim dikkatini çeker çünkü soyadları aynıdır. Ancak Randall Wallace, o zamana kadar bu tarihi figür hakkında hiçbir şey bilmiyordur.
Rehber ona, William Wallace’ın İngilizlere karşı verdiği bağımsızlık savaşını, Stirling Köprüsü’ndeki zaferi ve ardından yaşadığı trajik ihaneti anlatır. Bu hikâyeden derin şekilde etkilenir.
Amerika’ya döner dönmez, Randall Wallace bu duygudan yola çıkarak romantik ve dramatik bir senaryo yazmaya başlar.
Tarihi olaylara dayansa da, senaryo tamamen bire bir doğrulukta değildir. Çünkü Wallace, William Wallace’ın hayatını bir “efsane” gibi ele alır, tarihsel doğruluktan çok duygusal gerçeklik ve dramatik etki üzerine yoğunlaşır.
Senaryo tamamlandıktan sonra, proje uzun süre kimseyi ikna edemez. Ancak Mel Gibson senaryoyu okur ve çok etkilenir. Başta sadece yönetmenlik yapmayı düşünür, sonra başrolde de oynamaya karar verir.
1995’te film vizyona girer ve büyük bir başarı yakalar.
Ben bu filmi büyük bir sahnede sol tarafta baştan 7 sı sırada seyrettim. Neden bu kadar detaylı anlatıyorum. Çünkü yerim çok kötü olmasına rağmen filmden büyülenmiş şekilde çıktım. Çok gençtim ama film benim damarlarıma kadar işlemeyi başarmıştı. O günden sonra Mel Gibson’a aşık oldum. Evet aşık oldum diyorum çünkü şuan kırk yıllık eşim bile bu duygumu bilir. Hemen hemen her filmini seyrettim. Hep bakışlarında o ışığı gördüm. Her zaman hayran kalacağım. Bu satıları yazarken bile bu yaşımda kalbim hızla çarpabiliyor. Ben bu filmde yüreğimdeki mücadeleci ruhu keşfettim. Ve filmi sanırım 25 kez seyretmiş olabilirim. Belki bugün bir daha seyredebilirim. Mel Gibson dışında da her bir karakter muhteşem çalışılmıştı. La boom filmindeki o küçük kız çocuğu bu filmde devleşmişti. Bu sayfalarda bu güzel filmleri ve bana hissettirdiklerini yazacağım. Sadece şuan biraz kendime kızdım. Bu kadar hayran olduğum filmin senaristini ıskalamışım. Halbuki bu film başından beri mucizeymiş. Hadi devam edelim.
- Tam Adı: Mel Columcille Gerard Gibson
- Doğum: 3 Ocak 1956, Peekskill, New York (ama ailesiyle Avustralya’ya taşındı)
- Çıkışı: 1980’lerde “Mad Max” ve “Lethal Weapon” (Cehennem Silahı) serileriyle uluslararası şöhret kazandı.
- Dünya Çapında Patlama: 1995’te yönettiği ve başrolünde oynadığı Braveheart (Cesur Yürek) ile geldi. Bu filmle En İyi Film ve En İyi Yönetmen Oscar’larını kazandı.
İşte bu adam benim platonik aşkım.
Çok değerli oyuncuların yer aldığı bu filmin size kısa bir özetini de iletmek isterim. Ancak mümkünse sakin, çok yorgun olmadığınız ve belki de kalabalık olmadan konsantre olarak izlemenizin daha doğru olacağını düşündüğüm bir ortamda, sesi hem sizin hem komşularınızın kaldırabileceği kadar yüksek volume da dinlemenizi tavsiye ederim.
Her izleyişimde aynı yerlerde gözlerim dolar, aynı yerlerde yumruklarımı sıkarım. Braveheart, bir film değil; bir duruştur, bir yakarıştır, bir haykırıştır: “Özgürlük!”
William Wallace’ın hikâyesi, sadece bir adamın değil, bir halkın, bir ruhun uyanışıdır.
Çocukluğunda ailesi gözlerinin önünde alınır ondan. Sessizce büyür, içine işler adaletsizlik. Ama nefretten değil, aşktan başlar isyanı. Sevdiği kadına dokunulur, ve Wallace bu dünyada kaybedecek bir şeyi kalmamış bir adam gibi ayağa kalkar.
Kılıçlar çekilir ama bu filmde savaşlar sadece çelikle değil, kalple kazanılır.
Her çarpışma sahnesinde aslında bir haykırış gizlidir: “Ben yaşamımı size boyun eğmek için vermedim!”
Wallace bir kahraman olmak için yola çıkmaz, ama halk onu arkasına alır.
Çünkü insanların bir lidere değil, kendilerini hatırlatacak bir sese ihtiyacı vardır.
Ve Wallace o sestir. Mızraklar ve atlar sahnesi çok vahşi bir sahnedir. Benim gibi hayvanları çok seven bir kişinin bu sahneye bakamaması gerekir. Ancak orada verilen duygu izlerken fiziksel anlamdan yüreğinizi o kadar yukarı çıkarıyor ki. Adaletsiz yaşamın yüzünüze bir tokat gibi geldiğini gördüğünüzde ÖZGÜRLÜK denilen hediyenin peşinden hiç düşünmeden gidilebileceğini görüyorsunuz.
Ölüm sahnesi…
Her izlediğimde içimde bir şey kırılır. Ve aynı zamanda ölmenin bir asaleti olabileceğini düşünürüm. 4,54 milyar yıldır var olduğu düşünülen bu dünyada bir insan ömrü bir kum tanesi kadar anlam bile taşımayabilir ancak bu kısa zaman diliminde bile çok önemli bir ayak izi bırakabilirsiniz. Yaşamak o kadar ucuz olmamalı düşüncesindeyim. Filmdeki bu sahnede Wallace’ın ölmediğini anlarım. O çığlık bizde yaşamaya devam eder.
Braveheart sadece bir film değil.
Cesaretin, adaletin ve sevginin bedelini ödeyenlerin hikâyesidir.
Ve her izleyişte yeniden hatırlarım:
“İnsan, her gün yaşar ama sadece bir kez özgür olur.”